İbn Arabî metafiziğinde sembollerin önemli bir yeri vardır. İbn Arabî semboller içerisinde en çok ayna sembolünü kullanır.

Ayna sembolü bilen ile bilinenin birliğini simgeler. Kendimizde bu durumu açık olarak tecrübe edebiliriz. Bilen özne olan kendimiz ile bilinen nesne olan kendimiz birdir.

Yani hem bilen özneyiz hem de bilgimizDSC_0714_01in nesnesiyiz. Biz bu bilgiyi kendimizde hazır olarak buluruz. Tıpkı kendimizle konuşurken dinleyen ve konuşanın kendimiz olması gibi. İşte ayna ve aynaya bakan aslında birdir. Tanrı kendisini zâtî olarak bilir; ama hâdis varlık aynasında kendisini bilmesi için yaratılışın gerçekleşmesi gerekmektedir. Ayrıca İbn Arabî’ye göre insan yaratılana kadar âlem cilasız bir ayna gibidir. İnsan bu aynanın cilasıdır. Yine İnsan-ı Kâmil ve onun kalbi en kuşatıcı, en parlak ve en düzgün ayna konumundadır. Bütün âlem işte bu aynadan sûretini almaktadır. Diğer insanlar bu aynaya bakarak kendisini görmektedir. Şeyhü’l-Ekber nazarında ister mümkün varlıklar ayna olsun isterse Vahdet-i Vücud ayna konumunda olsun sonuç değişmez. Eğer mümkün varlıklar ayna ise onlarda gözüken ve idrak edilen Tanrı’nın zâtının sûret ve mazharlarıdır. Eğer Vahdet-i Vücud ayna ise mümkün varlıklar kendi aynalarını ancak bu aynada görebilmektedir.

“Bir şeyin kendini kendisi vâsıtasıyla görmesi, ayna gibi başka bir şeyde görmesine benzemez.”

Metafizikte mecazaverroes-8, sembol ve simgelerin sık kullanılması İslam felsefesinin ve genel olarak Doğu felsefesinin temel özelliklerinden birisidir. Fakat bu, şiirsel bir süs olarak düşünülmemelidir. Tüm bu mecazların bilişsel bir işlevi vardır. Rasyonel aklın kavrayamadığı şeyleri “kalpteki akıl” kavrar ve bunların anlamından rasyonel akla ipucu vermek için mecaz, sembol, rumuz ve imgeleri kullanır. Dolayısıyla semboller çok derin anlamlarla doludur. Semboller, insanı kavramlarla meşgul etmekten kurtarıp bizatihi eşyanın kendisini bilmeye aracı olurlar. Çünkü semboller, akıl üstü gerçeklikleri kendi içlerinde barındırırlar. Dolayısıyla düşünme eylemi kavramdan nesnenin kendisine yöneltilmiş olur. Aksi durumda insan kavramlarla oynayan çocuklara benzetilebilir. Aklın kemaliyle insan eşyaya nüfuz edebilir. Bahsettiğimiz, soyut düşüncenin fevkinde bir şeydir. Çünkü soyut düşünce tıpkı somut düşüncede olduğu gibi kavramlara kurban edilme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Somuttan soyuta geçiş bir olgunluk olduğu gibi sembollere erişebilme ikinci bir olgunluk gerektirir. Böylece düşüncenin hammaddesi olan kavramların sakladığı ve kendileri için konulduğu hakikatler idrak edilmiş olur. Bu durumda insan hakikati keşfedilebilir olarak bulur.

citizenkanemirror

İbn Arabî yorumlayıcılarına göre, simgeler içerisinde mistisizmin özünü ifade etmeye en uygunu ve aynı zamanda temelinde irfanî veya aklî özelliğe sahip olanı ayna simgesidir. Ayna manevî tefekkürün en dolaysız simgesidir; aslında bilginin de öyle; çünkü öznenin ve nesnenin birliğini temsil eder. Bilgi zorunlu olarak bilen ile bilinen arasındaki ilgiyle bağlantılıdır. Bu ayrım ve ikilik ortadan kalkamayacağı gibi mutlak da olamaz. Ancak nisbî olarak var olabilir. İşte ayna tam da bunu ifade eder. Çünkü aynadaki görüntümüz ne tam kendimizdir ne de kendimiz değildir.

İbn Arabî âlemin yaratılışıyla ilgili şöyle demektedir:

“Allah, âlemi örneksiz bir şekilde son derece güzel ve kâmil yaratmıştır; çünkü Allah güzeli sever ve O’ndan başka güzel yoktur. Demek ki, Allah kendini sevmiş, sonra kendisini başkasında görmeyi sevmiş ve irade etmiştir. Bunun için de âlemi kendi güzelliğinin suretinde yaratmış, ona bakmış, bakışın kendisini sınırladığı kimsenin sevmesi gibi onu sevmiştir.”

img_14521

Buradan anlaşılmaktadır ki, başkasında kendisini görmek isteği âlemin ayna hüviyetinde yaratılmasını gerektirmektedir. Aynaya bakmanın doyumsuz lezzetini hepimiz biliriz. Bu kendimize olan sevgimizin bir sonucudur. Burada psikolojik bir saplantıdan öte Varlığın kendisine karşı duyduğu karşı konulamaz cezbeden bahsedilmelidir. Ayna vasıtasıyla Varlık öznesi yine kendi suretini görerek kendisinin bilgisine ulaşmaktadır.

Mevlânâ (k.s.) bir kıssasında dünyalar güzeli, güçlü ve muktedir bir kralın bir şey dışında hiçbir şeye ihtiyaç duymayacağını anlatır. O şey elbette ki aynadır. Allah yaratılmışlardan müstağni olmakla beraber varlığının güzelliklerini görebileceği âlem aynasını yaratmayı ister. Allah böylece bilinmemekten doğan ızdırabını dindirmiştir. Bu durum insanlar için de geçerlidir. Hem cinsleri tarafından bilinip sayılmaya her şeyden daha çok kıymet veren insan değil midir? İbn Sina’nın Hayy ve Absal hikâyesine bakarsak Hayy için ayna Absal’la karşılaşma anıdır. Hayy, Absal’ı görünce ilk defa kendisini başka bir insan bireyinde görme şansını elde etmiştir. Aynı şekilde Hz. Âdem için ilk ayna, eşi Hz. Havva annedir.

Ibn_Arabi_BooksKur’an-ı Kerim’de anlatılan Hz. Yâkub ile oğlu Hz. Yusuf arasındaki ilişki de bu açıdan değerlendirilebilir. Daha küçük yaşlarda oğlunun yüce makamının farkında olan Yâkub peygamber onu kaybettiği zaman kendisine Allah’ı hatırlatan, bizatihi kendi nefsinin bilgisine ulaşmasına imkân tanıyan, âlemde gördüğü parçalı ayetlerin toplamı hükmünde ve hatta âlemden daha fazlasını kendisinde bulduğu güzeller güzeli aynasını kaybetmişti. İşte bu kaybediş ve ayrı kalış yıllarca üzülmesine acı çekip ağlamasına neden oldu. Yoksa sırf baba şefkati veya yavrusundan ayrı kalmanın ıstırabıyla ağlamış değildir. Ki her oğul babasına bir aynadır. Kâinatın yaratılma sebepleriyle Hz. Yâkub’un gözyaşları arasında paralellik yok mudur?

İbnarabi ayna metaforu

İbn Arabî ve İslam ârifleri Allah’ın kendisini iki biçimde bildiğini söylemektedir. Birincisi, Zât’ın kendi kendisini bilmesi iken, ikinci ise Zât’ın, isim ve sıfatlar diye izah edebileceğimiz âlem aynasında kendini bilmesidir.

İbn Arabî ayna ile ilgili şöyle demektedir:

“Büyük bir cisim, küçük aynada küçük görülürken, uzun aynada uzun, hareketli aynada ise hareketli görünür. Bazen ayna, özel bir açıdan sûretin aksini (büyük cismin küçük aynada küçük görünmesi) verirken, bazen sûretten ortaya çıkan şeyin aynısını verir. Bu durumda sağ yön, aynaya bakan kişinin sağının karşısında bulunurken, bazen sağ solun karşısında bulunur. Bu, aynalardaki yaygın durumdur ve genel hâle benzer. Âdet (olağan durum) aşıldığında, sağ sağın karşısında bulunur ve yansıma ortaya çıkar. Bunlar, aynalara benzettiğimiz tecellînin gerçekleştiği mertebenin hakikatinin verileridir. Yeteneğini (istidat ve kabiliyet) bilen kişi, onun [neyi]kabul ettiğini de bilir. Neyi kabul ettiğini bilen ise yeteneğini, kabul gerçekleştikten sonra bilebilir. Bununla birlikte, onu kabaca ve genel olarak bilir.”

Yani İbn Arabî’ye göre a’yân-ı sâbite veya diğer bir ifadeyle mümkünler ne iseler ancak onu görürler. Görülen varlığın kendisi ve hepsi değildir. Görülen aynanın gösterme imkânına bağlı olarak ortaya çıkan şeydir. Her ne kadar bütün görülenler O ise de bu böyledir.

mistic-miroir-ambiance-roche-bobois-2014-sacha-lakic-design-1-1280x800c

İbn Arabî Fusûsu’l-Hikem’de şöyle demektedir:

“Hakk, bütün sûretlerde tecellî edendir. Buradan anlaşılır ki, bir sûret diğerinin aynı değildir. Sanki tek hakikat ayna makamında bulunmuştur. Bu aynaya bakan biri, kendi inancındaki sûreti gördüğünde onu tanır ve onaylar. Aynada kendi sûretini ve başkasının sûretini gördüğü gibi, başka bir insanın inancındaki sûreti gördüğünde ise onu inkâr eder. Öyleyse ayna tek hakikattir; görülen sûretler ise çoktur. Bütün bu sûretlerden hiç biri aynada değildir. Bununla beraber aynanın bir açıdan sûretlerde etkisi varken, başka bir açıdan yoktur. Aynanın sûretlerdeki etkisi, görüntüyü küçük, büyük, uzun, kısa, geniş vb. gibi değişik sûretlerde ve ölçülerde yansıtmasıdır. O halde aynanın etkisi ölçülerdedir ki, o da görüntülerle ilgilidir. Aynanın bu tarz başkalıkları vermesi, görülen şeylerin ölçülerindeki farklılıktır. Bu aynalardan herhangi birine bak, ama bütüne bakma! Söz konusu bakış, zât olması bakımından O’na bakmandır. Hakk âlemlere muhtaç değildir. İlâhî isimler bakımından ise Hakk aynalara benzer. Hangi ilâhî isimde sen ya da başka biri kendine bakarsa, o ilâhî ismin hakikati kendisine bakan kişiye görünür.”

(Bir sonraki sayfaya geçiniz.)

2 YORUM

  1. Rabbimi öğreneceğimiz tek yer kuran ı kerimdir orda 10:36 53:28 de onların zanda bulunduklarını başka ayetin de de yanlarında bir kitap mı var delilinizi getirin diyor en el hak diyenler sadece zanda bulunuyorlar ALLAH a iftira atıyorlar sanki Rabbim kendi eğilir için insanı yaratmış böyle düşünceden rabbime siginirim

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.