Astronomi’nin babalarından, Semerkand’ın sultânı. Adı, Muhammed Taragay bin Muînüddîn Şahruh Bahadır Mirza’dır. Azerbaycan’ın güneyindeki Sultaniyye kentinde 22 Mart 1394 târihinde hayata merhaba dedi. Yenilmez Türk Timur Han’ın torunudur. Sarayda iyi bir tahsil gördü. 11 yaşlarında Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. Arapça’yı muhteşem bir halde öğrendi. Bursalı Kâdızâde Rûmî hocalığını yaptı. Genç yaşlarında mühim ve ağır sorumluluklar aldı.

1394 senesinde Sultaniye şehrinde dünyaya gelmiştir. Timur’un hayatını kaybettiği sıralarda Uluğ Bey Semerkant’ta yaşıyordu. Maveraünnehir’in Mirza Halil Sultan’ın saldırısı sonrasında, babasının yanına yerleşmek durumunda kalmıştır. Babası buralara tekrar hükmederek yönetimi, 16 yaşlarında olan Uluğ Bey’e devretmiştir. Uluğ Bey, bu yıldan sonra, hem kenti yönetmiş ve hem de eğitimini hız kesmeden sürdürmüştür.

Uluğ Bey, alim ve olgun bir hükümdardı. Boş zamanlarını kitap okuyarak ve alimlerle bilimsel mevzular üzerinde konuşmakla geçirirdi. Tüm alimleri çevresinde toplamıştı. Uluğ Bey, dikkatlice okumuş olduğu bir kitabı kelimesi kelimesine aklında tutacak kadar hafızaya sahipti. Oldukça ileri düzeyde Matematik ve astronomi bilgisine sahipti. Bir rivayete gore, kendi falına bakarak, oğlu Abdüllatif tarafından öldürüleceğini öngörmüş ve bunun üstüne oğlunu kendisinden uzak tutmayı uygun bulmuştur. Baba ile oğul arasındaki bu soğukluk, Uluğ Bey’in ufak oğluna olan ilgisiyle daha da artmış ve sonunda Uluğ Bey’in korktuğu başına gelmiştir.

Uluğ Bey, Semerkant’ta bir medrese ve bir de gözlemevi inşa ettirmiştir. Kadı Zade bu medresenin yönetimine getirilmiştir. Gözlemevi için civarda var olan bütün mühendis, bilim insanları ve üstadları Semerkant’a davet etmiştir. Kendisi için de bu rasathanede özel bir oda inşa ettirerek bütün duvar ve tavanları gök cisimlerinin manzaralarıyla ve görselleriyle donatmıştır. Rasathanenin yapım ve gözlem aletleri için hiç bir masraftan kaçınmamıştır. Bu rasathanede meydana getirilen gözlemler, ancak 12 yılda bitirilebilmiştir. Gözlemevinin yönetimini Bursalı Kadızade Rumi ile Cemşid’e devretmiştir. Cemşid, gözlemlere start verildiği sırada ölmüş ve Kadı Zade de gözlemler bitmeden hayatını kaybetmiştir. Rasathanenin bütün işleri o vakit yaşça genç olan Ali Kuşçu’ya kalmıştır. Bu gözlem üstüne Uluğ Bey, meşhur Zeycini düzenlemiş ve tamamlamıştır. Zeyç Kürkani ya da Zeyç Cedit Sultani isminde olan bu yapıt, birkaç yüzyıl doğuda ve batıda faydalanılacak bir yapıt olmuştur. Zeyç Kürkani, birtakım kişiler tarafınca açıklanmış ve Zeyç’in 2 makalesi 1650 senesinde Londra’da ilk basımına girmiştir. Avrupa lisanlarının pek çoğuna, çevirisi yapılmıştır. 1839 senesinde cetvelleri Fransızca çevirileriyle birlikte, asıl yapıt da 1846 senesinde aynen basılmıştır. Zeyç Kürkani’nin gerçek kopyalarından biri Irak ve İran savaşlarının ardından Türkiye’ye getirilmiş ve günümüzde halen Ayasofya kütüphanesindedir.