Pierre Montes 1930’lı yıllarda Tanis’te yaptığı kazılarda ortaya çıkan, yazıtlara göre Mısır’ın büyük Tanrısı Amun’a adanmış olduğu görülen devasa kerpiç duvarlarla çevrili bir tapınağın kalıntılarına ulaştı. 27 Şubat 1939’da yaptığı kazılarda birçok mezar odasına ulaştı. Ancak mezarlara kendisinden önce mezar hırsızları dadanmıştı. Bu mezarlar M.Ö 850’li yıllarda yaşamış 22. Hanedan mensubu II. Osorkon’a ve akrabalarına aitti.

Montes bu mezarlığın 10 metre yakınında ikinci bir mezarlık keşfetti. Ancak bu mezarlık arkeologların daha önce keşfettiği mezarlardan çok farklıydı. Çünkü el değmemişti. Yani daha önce hiçbir arkeolog ya da mezar hırsızı tarafından keşfedilmemişti.

Montes küçük bir odaya girdiğinde daha önce hiç görmediği ve kendisini hayrete düşüren bir manzarayla karşılaştı. Zeminde birçok küçük heykelcik ve değerli taş bulunuyordu. Odada neredeyse tüm odayı kaplayan bir lahit bulunuyordu. Bu lahit gümüşten dövülmüştü ve kabartmalarla kaplıydı. Bu lahit I. Psusennes’in lahitiydi.

Psusennes bir ara dönem kralıydı. Ara dönem M.Ö 1069 ve 523 yıllarını kapsayan dönemdir ve bu dönemde Mısır Uygarlığı ekonomik sıkıntılar iç savaş, istila tehditleri ve güç savaşlarıyla karşı karşıyaydı. Psusennes’in krallık dönemiyse M.Ö 1041 ve 1001 yılları arasıydı.

Keşif haberleri yayıldığında dönemin Mısır Kralı I. Faruk bölgeyi ziyaret etmek istediğini bildirdi. Kral Faruk bu bölgede yapılan çalışmaları destekliyordu ancak lahiti ya da kabartmaları değil hazineyi önemsiyordu.

Montes bu sırada Nazi tehdidiyle karşı karşıyaydı. Bir kulağı devamlı Avrupa’daki savaş söylentilerindeydi. Bu yüzden kazı çalışmaları hızlandırılmıştı.

Mezar alışılanın aksine altın değil gümüşten dövülmüştü. Oysa lahitin içinden çıkan ölüm maskesi som altındandı.

Eski Mısır’da altın Tanrıların etini gümüşse kemiklerini temsil etmekteydi. Ayrıca gümüş altına oranla daha zor bulunan bir madendi ve daha zor işleniyordu. Psusennes gümüşü tercih ederek sadece zenginliğini değil aynı zamanda gücünü de göstermek istiyordu. Psusennes’in Tutankhamon’kiyle yarışacak kadar fazla hazinesi vardı.

Ancak zamanlama çok kötüydü. Çünkü Hitler Fransa sınırında mevzi almaya başlamıştı. Bu yüzden çalışmalar durduruldu ve kazı alanının kapatılması emredildi. Montes Fransa’ya ailesinin yanına gitti ve 5 yıl Fransa’da kaldı.

Psusennes’in kemikleri 70 yıl incelenmeden kaldı. Fakat anatomi profesörü Dr. Fawzi Gaballah incelemeyi yeniden başlattı. İncelemelere göre Psusennes yaşlı bir adam olarak ölmüştü. O dönemde ortalama yaşam süresi 35 yıldı ancak Psusennes 70’li yaşlarında ölmüştü.

Boyu 1 metre 66 cm’di ve oldukça güçlü bir yapısı vardı. Sağ gözü sol gözüne göre daha yukardaydı.

Ayrıca 7. Boyun omurunda hayattayken kırılıp iyileşen bir kemik bulunuyordu. Bu kralın çok hareketli bir yaşam sürdüğünü gösteriyordu.

Psusennes’in hazinelerinin içinde patera adı verilen bir tabağın üzerinde şu yazıya rastladılar.

“Yaşasın mükemmel Tanrı

2 ülkenin efendisi

Amun’un başrahibi

Tanrıların kralı

Amun’un sevgilisi ve

Psusennes”

Buna göre Psusennes sadece kral değil aynı zamanda Amon Rahibi idi. O dönemde rahipler güneyi ele geçirmiş ve krallar Nil Deltasına sürülmüştü.

Psusennes aynı zamanda akıllı bir politikacıydı. Kendi kızını Güney’de rahip olan öz kardeşiyle evlendirmiş iki bölge arasında ilişkileri iyi tutmuştu. Ayrıca Büyük Ramses’in şehrinin yerini değiştirmiş kendi başkentini kurmuştu. Psusennes bir şehri başka bir yere taşıyabilecek iş gücü, organizasyon ve bürokrasiye sahip bir kraldı.