Halklar ve uygarlıklar yalnızca kendi yaşadığı dönemleri değil geleceğin dünyasını da değiştirebiliyor. Uygarlıklar da tıpkı insanoğlu gibi doğar, büyür, ölür fakat bazı uygarlıkların izleri asla silinmez. İnsanlar, geçmişlerini merak edip var olduğu toplumun ayak izlerini bir miktar geriye taşıyabiliyor ama gidebildiğimiz nokta bize çok büyük bir zaman dilimi gibi gelse de yeteri kadar geriye gidebiliyor muyuz?. Meraklıları için bu izleri bir miktar daha geriye taşımakta yarar var.

Sümer Uygarlığı, günümüze kadar elde ettiğimiz bilgi birikimimize geriye gidebileceğimiz son nokta gibi görünüyor. Sümerlerin uygarlıklara esin verdiği ve etkilediği hepimizin bildiği bir gerçek. Çağımızda kullandığımız dilin, yalnızca bir araya gelmiş harfler bütününden fazlası olmasını sağlayan, insanlar üstünde doğrudan kullanımından çok daha anlamlı olan hislerimizi daha iyi ifade eden atasözleri ve özlü sözler de Sümerler’in sıkça kullandığı ve günümüzü dolaylı olarak etkilediği alanlardan bir tanesi

Geçmişten günümüze kadar insanoğlu, yaşamış olduğu dönemin getirmiş olduğu farklılıkların haricinde, hala aynı insan. Doğal olarak da olaylara göstermiş olduğu reaksiyonlar benzer oluyor. Bahsetmiş olduğumuzu benzerlikleri biraz daha yakından inceleyelim.

En Eski Metinler

Arkeoloji, durağanlıktan çok uzak, her gün yeni keşiflere ve değişimlere müsait bir bilim. Museviliğin kutsal kitabı olan Tanah’ın yani Tevrat ve Zebur’un, Ketuvim kısmında yer alan “Süleyman Meselleri/Özdeyişleri” günümüze kadar bilinen en eski atasözleri ve özdeyişleri bulunduran derlemeler olarak anılıyordu. Yeni keşifler sayesinde söz konusu derlemeler yerini Mısır hiyerogliflerine kaptırdı. Günümüzde ise 1934 senesinde İtalyan Kazıbilimci Edward Chierra tarafınca yayınlanan ve tarih olarak MÖ. 17 yy.ına ait olduğu düşünülen, Sümerlere ilişik bazı atasözleri bilinen en eski derlemeler olarak literatüre geçti. Bu derlemeler şu an, Pennsylvania Üniversitesi’ne ait olan müzede, Nippur koleksiyonunda ziyaretçilere açık vaziyette.

Tabletlerde Neler Yazıyor?

Tabletlerde yer alanlara bakınca günümüzdeki atasözlerinin ve özdeyişlerin özelliklerine, kendi yaşam biçimimiz ve tecrübelerimize çok benzer olduğunu görüyoruz. Kullandığımız kelimeler farklı olabilir fakat söylemek istediğimiz, yakındığımız mevzular benzerdir. Örneğin çağımızda olduğu gibi Sümerler’de de fakir halk vardı. Yoksulluk şöyle bir dörtlükle ifade ediliyor:

Yoksul için, ölmek yaşamaya yeğdir;
Ekmeği var ise tuzu yoktur,
Tuzu var ise, ekmeği yoktur,
Eti var ise, kuzusu yoktur,
Kuzusu var ise, eti yoktur.

O zamanlar borçlular, borçlarından “Borç alan yoksul dert alır” şeklinde bir özdeyişle ifade ediliyordu. Bu özdeyiş çağımızda söylenen “Aç kalmak borçlu olmaktan iyidir” ya da“ Borçsuz çoban yoksul beyden yeğdir” deyişleriyle de oldukça benzerlik gösterir.

Kişilerin dış görünüşleri o çağlarda da bazı konuların çözülmesinde ve saygınlıkta epeyce öneme sahipti. Sümerler bu durumu “İyi giyimli insana tüm kapılar açılır” biçiminde dile getiriyordu. Bu da günümüzde halk arasında daha çok giyim kuşam anlamında kullanılan “Dost başa düşman ayağa bakar” sözüyle karşılık buluyor.

Evlilik mevzusuyla alakalı da Sümerli yazmanlar bazı yazılar kaleme almıştır. Sümerler de “zengin koca avcıları” gibi bir ifade kadınlar için yoktu fakat bunların yerine pratik zekalı hiç evlenmemiş kadınlar vardı. Evlenme çağı gelmiş, koca adayı beklenmekten sıkılmış genç kız artık ince eleyip sık dokumaktan vazgeçer. Duygularını şu şekilde ifade eder:

Oturaklı biri için mi,uçarı biri için mi,
Kime saklamalıyım aşkımı?

Görüldüğü üzere o çağda da “evlenilecek/eğlenilecek eş” ayrımı halkın bir kesiminde kendini gösteriyordu.

Kadının ve erkeğin toplumsal rolleriyle alakalı da ipuçları veren deyimler vardır. Tabletlerde görüldüğü kadarıyla erkekler, o çağda da ev işlerine pek sıcak bakmayan taraf:

Karım tapınakta,
Anam ırmak kenarında,
Ben de burada açlıktan ölüyorum.

Gelin ve kaynana arasındaki ilişkinin o dönemlerde de oldukça problemli olduğunu görüyoruz. Bir erkek için neyin iyi neyin kötü olduğunu şu dizelerden kolaylıkla anlayabiliriz:

Çöl matarası insanın hayatıdır,
Pabuç insanın gözüdür,
Karısı insanın geleceğidir,
Oğul insanın sığınağıdır,
Kız insanın kurtuluşudur,
Gelin insanın baş belasıdır.

Dostluk ve arkadaşlık kavramlarının da belirli anlamları vardı ama dostluktan çok akrabalığın mühim olduğunu “kan sudan daha koyudur” sözünden ve aynı zamanda bu dizelerden anlıyoruz:

Dostluk bir gün sürer,
Akrabalık her daim devam eder.

Toplumda sürekli acele eden ve yeterli hazırlığı olmadan bir işe teşebbüs eden insanoğlu kişiler için de şu şekilde iki bir söz vardır;

Daha tilkiyi yakalamadan
Boynuna takacağı laleyi hazırlıyor.

Bu söz günümüzde kullanılan “Dereyi görmeden paçayı sıvamak” atasözüne oldukça benziyor.

Sümerler belirli medeniyete sahip olduğu gibi bu uygarlığı koruyacak askeri birikime de sahip olmanın mühim olduğuna inanıyorlardı ve şu sözlerle dile getiriyorlardı:

Donanımca güçsüz devlet,
Kapılarındaki düşmanı kovamaz.

Toplum da bu durumdan nasibini almıştı. Onlar da her türlü tehlikeye karşı gözü açık olmanın gerekliliğini şu dizelerle dile getiriyorlardı:

Bir efendin olabilir bir kralın olabilir,
Fakat asıl korkulacak adam vergi memurudur!

İnsanlık mental olarak ilerlese de bazı şeyler değişmiyor ve her uygarlık, her insan aidiyet duygusuyla birlikte bir takım şeyleri kendi içinde sınırlı tutuyor ve geçmişe uzanan bir zincirin halkası olmaktansa zinciri yapan olmayı tercih ediyor.

Tabletlerin orijinallerinden bazı bölümler:


Referanslar:

1-Kramer,Samuel Noah, Tarih Sümer’de Başlar s.150
2-https://oi.uchicago.edu/sites/oi.uchicago.edu/files/uploads/shared/docs/oip16.pdf
3-arkeofili.com